TASARIM KÜLTÜRÜ
28 Haziran 2016 Salı
Etiketler:
Fotoğraf,
google maps,
google search.,
karabük,
safranbolu
19 Mayıs 2015 Salı
SÜRREALİZM
Yanan Zürafa ,1937
Kunstmuseum/Basel Salvador Dali
Sürrealizm (Gerçeküstücülük), 1924 yıllarında Fransız şair Andre Breton tarafından ilkeleri ortaya konulan bir sanat akımıdır.
Sürrealizmin sözlük anlamı,’gerçeküstü’ , ’gerçek dışı’dır.
Gerçeküstücülük, bilinçaltımızdaki gizli psikolojik dünyayı serbest çağrışımla anlatmak gayesindedir.
Sürrealizm; realizme karşıt bir edebiyat akımıdır.
Sürrealizmin bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır.
Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar.
Sürrealistler. Freud'un bu görüşünü edebiyata uygulamışlar ve bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır.
André Breton, sürrealizmle ilgili düşüncelerini şu sözlerle açıklar: "Sürrealizm, bugüne kadar ihmal edilmiş olan bazı çağrışım biçimlerinin yüksek gerçekliği, rüyanın büyük kudreti, düşüncenin karşılıksız oyunu hakkındaki inanışa dayanıyor.
Sürrealizm, diğer bütün ruhsal mekanizmaları tamamen ortadan kaldırmayı ve hayatın başlıca sorunlarının çözümünde onların yerini almayı amaç edinir.
Sürrealizm, 20. yüzyılın en önemli düşünce hareketlerinden biri sayılır.
Günümüzün hemen bütün sanat kollarında bu akımın etkisi görülür.
Belleğin Azmi 1931
Çağdaş Sanat Müzesi New York Salvador Dali
Sürrealizm, Dadaizm’in akla, mantığa ve yerleşik kurallara isyan görüşünden hareket eden; bilinçaltının karmaşık dünyasını sanata aktarmayı amaçlayan bir akımdır.
Sürrealist sanatçılar, bilinçaltı düşüncelerinin sanata aktarılmasında psikolojide çığırlar açan Freud’un ‘psikanaliz kuramı’ndan geniş ölçüde etkilenmiş ve yararlanmışlardır.
Psikolog Freud’a göre, insanın bilinçaltında gizlenmiş kuşkuları, eğilimleri, arzuları…rüyalarda bütün çıplaklığı ile kendini gösterir; sürrealistler bunu ‘düşüncenin gerçek faaliyeti’ olarak görürler.
Onlara göre gerçek sanat eserleri bu faaliyetin yazılmasıyla ortaya çıkabilir. Bilinçaltı, sanatın gerçek kaynağıdır.
Aklın ve mantığın kontrolünde yazılan eserler sahtedir.
Dadaizm’in devamı olarak kurulan sürrealizm, XX. Yüzyılın en önemli fikir hareketlerinden biri sayılır.
Günümüzde müzik hariç, bütün sanat kollarında bu akımın etkileri görülür.
Çeşitli kavram, değer yargılarını değiştiren, bilimsel gelişmelerin şaşırtıcı bir hızla ilerlediği yirminci yüzyıl, edebiyat akımlarında da türlü değişmelerin doğmasına yol açmıştır.
Yeni İnsanın Doğuşunu İzleyen Jeopolitik Çocuk
1943 Salvador Dali
Sürrealizm; moda halinde ortaya çıkıp bir iki yıl içinde unutulup giden akımlardan değildir.
Zamanımıza kadar süregelen bu akım, bilimsel temellere dayanmak kaygısındadır.
Gerçeküstücülük gittikçe kuvvetini artırmış, etki alanını genişletmiş kübizm, dadaizm akımlarını benimseyenleri de kendi alanına çekmiştir.
Sürrealist sıfatını ilk kullanan Apollinaire olmuştur.
Sürrealistler ‘düşüncenin gerçek faaliyeti’ni yakalamak için ipnotizma seansları düzenlemişler, bu seanslarda ortaya çıkan düşünceleri dergilerde yayımlamışlardır.
Rüya hikâyeleri, ‘ruhsal otomizm’e dayalı yazılar sürrealistlerin üzerinde durdukları diğer konulardır.
Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.
Sürrealist şiire göre, muhakeme, irade; zevk gibi bilinçli çabalar sürrealist bir eserin doğuşuna engeldirler.
Onlar gerçek sanat eserinin, bilinç dışı, bir anda, otomatik biçimde doğabileceğine inanırlar.
Haşlanmış Fafülyeli Yumuşak Kapı 1936
Philadelphia Modern Sanatlar Müzesi
Kimine göre modern dünyanın tanıdığı en büyük sanatçılardan biri, kimine göre sadece sıra dışı bıyıkları olan bir deli.
Kendisinin şöyle tanımlamaktan geri durmayan çılgın: “Dünyada iki büyük ressam vardır, biri Pablo, diğeri de benim, ancak ben daha büyüğüm.”
Salvador DALİ
Salvador Domingo Felipe Jacinto Dali y Domenech,kısaca Salvador Dali (11 Mayıs 1904 -23 Ocak 1989),Katalan sürrealist ressamdır.Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenmiştir.
En iyi bilinen eseri Belleğin Azmi’dir.
Salvador Dali ressamlığın yanı sıra heykelcilik,fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş,Amerikalı Walt Disney ile beraber yaptığı Destino adlı kısa çizgi film,2003’te ”en iyi kısa animasyon filmi” dalında Oscar adayı olmuştur.
Salvador Dali hayatı boyunca,sanatıyla olduğu kadar eksantrik giyimi,davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiş,bu durum kimi zaman,onun sanatını takdir edenleri de etmeyenler kadar usandırmıştır.
Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dali’nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır.
”Düşmanlarımın,arkadaşlarımın ve halkın resimlerime aktardığım imgelerin anlamını çözemediklerini söylemeleri bence son derece anlaşılır bir durum.
Onları yapan kişi olarak ben bile anlayamazken,başkaları nasıl olur da bu imgeleri anlamayı umabilir.”
Salvador DALİ
18 Mayıs 2015 Pazartesi
KİNETİC ART
jean tinguely
jean tinguely
1970 META HARMONİE 4-FATAMORGANA
1970 META HARMONİE 4-FATAMORGANA
Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat.
Kinetik sanat, Victor Vasarely tarafından 1955 yıllarında Paris’te tanıtılmışken, günümüzde bu sanatın merkezi New York gösterilmektedir.
Victor Vesarely, dünyada kinetik sanatın babası olarak tanınır.
Macar asıllı olan bu sanatçı, grafik sanatlarına ve geometrik resim çalışmalarına 1930 yıllarında başladı.
1955 yılında kinetik sanat manifestosunu yayınladı.
Figüre yer verilmeyen resim çalışmalarından 1950 neslinden sonraki sanatçıların etkilendiği bilinmektedir.
Günümüzde şişeden-koltuğa, otomobil lastiğinden kurşun kaleme kadar her üretilen şey üzerinde estetik değerler denenmektedir.
Kinetik sanatta illizyon (göz aldatma) ilkeleri ön planda gelir.
jean tinguely
jean tinguely
Bauhaus, Rus Konstrüktivistleri, De Stilj hareketi ve daha yakın dönemlerden Alexandre Calder bu akımın kaynağını oluşturmaktadır.
Kinetik sanat ilk kez konstrüktivistlerce ortaya atılmış ve bu sanat düşüncesini Pevsner ve Gabo kardeşler manifestolarında şöyle savunuyorlardı.
“Sanatın Mısır’ dan gelme bin yıllık yanılgısından, sadece statik ritimlerden oluşabileceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız.
Çağımızın duyarlılığının ana biçimi olarak, sanatın en önemli unsurlarının kinetik ritimler olduğunu bildiriyoruz.”
İlk kinetik heykel bu anlayışla 1920’ de N. Gabo tarafından yapılan “kinetik heykel: Yükselen ve Duran Dalga” dır
1930 öncesi kinetik sanat özellikleri sayıca çok azdır.
“GELECEKÇİLİK” akımı sanatçıları dinamik harekete dayalı bazı yapıtlar üretmiş, BALLA ve Fortunata Depero (1892-1960) dönen, dağılan, dönüşen, yok olan ve yeniden görünen üç boyutlu nesnelerden söz etmekle birlikte bunları daha çok “mekanik tiyatro”da kullanmışlardır.
ARCHIPENKO’nun ahşap, cam, tel, ve metal kullanarak gerçekleştirdiği heykelleriyle LAURENS’in “parçalanabilen”yapıtlarında bazı hareketli parçalar bulunmakla birlikte, bunların hiçbirinde hareket bir estetik öğe olarak kullanılmamıştır.
Bu anlamda en erken kinetik sanat örneği, DUCHAMP’ın Bisiklet Tekerleği (1913) yapıtıdır.
DELAUNAY’ın Diskler (1912-1913) dizisi GABO’nun Kinetik Konstrüksiyon No-1’i (1920), TATLİN’in III.
Entegrasyonal Anıtı Projesi (1919)’de hacim yaratan kinetik örneklerdir.
1920’lerde MOHOLY – NAGY ‘nin elektrikli makine aracılığıyla ışık etkileri yarattığı yapıtları ve RODÇENKO’nun konstrüksiyonları, 1940 öncesi kinetik sanatın önemli örnekleridir.
Hareketi estetik ve anlatımsal öğe olarak kullanma eğilimi ancak 1940’larda ivme kazanmıştır.
Dadacılık ve Gerçeküstücülük ile Yapımcılık’ tan kaynaklanan sanatçılar “kinetik” kavramını işlemeye başlamıştır.
İtalyan sanatçı MUNARI 1930’larda “kullanışsız makineleri tasarlamış, 1940’larda da kinetik nesneler gerçekleştirmiştir.
1950’erde Fransız sanatçı Pol Bury (d-1922) istendiği zaman döndürülebilen” hareketli düzlemleri ile (Plans Mobiles) hareketi anlatım aracı olarak kullanılmıştır
Naum Gabo Circular Relief 1925
Square Gears Kinetic Art Sculpture non-cicular
Kinetik sanat 1960’larda gerek ABD’de gerek Avrupa’da yaygın anlatım türlerinden biri haline gelmiştir.
İngiltere’de MARY MARTIN (1907-1969) ALTINORAN gibi matematik kuralarıyla biçimlendirdiği yapıtlarında hareketi doğal ışık aracılığıyla elde ederken, kocası MARTIN hareketli nesnelerden yararlanmıştı.
Fransız sanatçı MORELLET ile Arjantin’li LE PARC da yapıtlarında özellikle bilimsel ilkelerden hareket etmişlerdir.
Öte yandan TİNGUELY ve TAKIS gibi deneysel sanatçılarda hareketli yapıtlarıyla ünlenen kişilerdir.
Bu dönemde Avrupa’nın bir çok önemli sanat merkezinde kinetik sanatın irdelendiği grup sergileri açılmıştır.
Bu yapıtların çoğunda çok çeşitli malzeme ve tekniklerden yararlanıldığı, hatta bilgisayarın bile kullanıldığı görülür.
Kimi örneklerde hareket yavaş, kimilerindeyse gözün izleyemeyeceği kadar hızlıdır.
Düzenli olan kadar, rastlantısal olanda vardır.
1970’lerin yeni estetik arayışları içinde hareketin yene anlamlar kazanması yumuşak, zarif, ritmik, tekdüze, düzensiz vb. gibi sıfatlar yüklenmesi kinetik sanat örneklerinin çeşitliliğinin artmasına katkıda bulunmuştur.
Kişilerin katılması ile değişik mekanlarda yapılan ışıklı denemeler sanal gösterileri sayılabilmektedir.
Laser ışınlarıyla uzayda yapılan ışık düzenlemeleriyle 20 yy’ ın son aşamasında sanata verilen değişik anlam belgelenmek istenmektedir.
1974’de Frank J.Malina hazırladığı Kinetik Art : Theory And Practice (Kinetik Sanat : kuram ve uygulama) adlı kitapta, Kinetik Sanat’ın kapsamını parçaları mekanik yöntemle hareketli kılan üç boyutlu nesne ve kuruluşlar olarak tanımlamış, ayrıca film aygıtlarından yararlanılarak yaratılan resimleri de bu kavram içine dahil etmiştir.
Bugünkü kinetik kapsamında değerlendirilen türlerse şöyle sıralanabilir.
1. Optik Yanılsama ve Görsel İkiliklerin Olanaklarından Yararlanılarak İzleyicide Optik Oynama ve Hareket Yaratan Resimler: Bu tür yapıtlar çoğunlukla OP SANAT tanımı içinde değerlendirilir.
Statik durur gibi görülen bazı eserlerde hareket algısı verebilir.
Fransız resim sanatçısı Victor Vasarely’nin bazı iki boyutlu yapıtları, küçük hücremsi yüzey düzenlemeleriyle hareket ediyormuş gibi gösterilmiştir.
Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat olan kinetik sanat 1955’de Paris’te Victor Vasarely tarafından tanıtılmışken günümüzde bu sanatın merkezi Newyork’ta gösterilmiştir.
Vasarely, dünyada Kinetik Sanatın babası olarak tanınır.
2. İzleyicinin Mekan İçinde Yerini Değiştirmesiyle Biçim Değiştiren İşler: Bunun ilk örneği ELLİSSİTSKİ’nin 1928’de Hannoverde tasarladığı “Soyut Galeride” ki uygulamasıdır.
1950’den sonraysa Venezüella’da ressam SOTO, İsrailli sanatçı AGAM ve Fransız Görsel Sanatlar Araştırma Grubu (GRAV) benzer türde çalışmalar yapmıştır.
3. Neon Işıklı İlanlarda olduğu gibi, bir işin kademeli olarak aydınlatılmasıyla elde edilen ışık akışından yararlanarak yaratılmış hareket yanılsamasının bulunduğu Yapıtlar: “Işık Sanatı” bu yöntemden yararlanmıştır.
Nicolas Schoefe; kinetizmin temel malzemesi olan mekan, ışık, zaman, dinanizm ilkelerini ortaya koyan Nicolas akımın kuramcısı olarak kabul edilir.
Heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını irdelemiştir.
4. Calder’in Mobilleri gibi hareket sağlayan bir aygıt olmaksızın kendiliğinden hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler
5. Bir aygıt aracılığıyla hareket
Bu akımın başlıca sanatçıları
Alexander Calder (1898-1976)
Naum GABO (1890-1977)
Nicolas SCHOEFER
Jean TİNGUELY
Pol BURY
Nagy MOHOLY
MİNİMAL ART
Alex Konahin
1910'lu yıllarda, Kazimir Maleviç beyaz zemin üstüne "Siyah Kare"sini koyarak yaptığı resimle Minimalizm'in ilk sinyalini vermişti.
Maleviç kareyi doğada bulunmayan geometrik form olarak tanımlıyordu.
Biçimleri en basit geometrilerine, renk kullanımını temel renklere, hatta nötrleştirerek siyah-beyaza indirgeyerek mükemmellik araması adeta tanrısal bir davranış gibiydi.
Bu saf geometrik yaklaşım pozitif düşünceden metafiziğe kayan bir zemin oluşturuyordu.
Maleviç beyaz üstüne beyaz çalışmalarından sonra resim yapmadı, adeta "nirvana"ya ulaşmıştı.
Kazimir Maleviç siyah kare 1915
Maleviç'in başladığı bu çizgi, 1960'lı yıllarda, ABD'nde çoğu heykelci olan bir grup sanatçı ve düşünce adamı tarafından kavramlaştırıldı.
Tony Smith, Donald Judd, Carl Andre gibi heykel sanatçıları, Ellsworth Kelly, Frank Stella gibi ressamlar ürünleri ve anlatımlarıyla "Minimalist Sanat"ı tanımladılar.
Rengi ve biçimi en aza ve temel öğelere indirgemek, hatta kullanılan malzemenin yalnızca kendi renginden yararlanmak, yapıtları kompozisyonlara yüklenen ifadelerden arındırmak Minimalistler'in temel tutumu oldu.
Daha çok, kendi renklerine müdahale gerektirmeyen ahşap, demir, çelik, alüminyum gibi malzemeler kullandılar.
Çoğu sanatçı yapıtlarını bir kimlikten de arındırmak için "isimsiz" olarak tanımladı.
Minimalist sanat daha çok heykel sanatıyla belirlendi denebilir.
Yanılsamaya yer vermeyen, hatta bunu ahlaksızlık sayan, hiçbir şeye olduğundan başka ifade taşıtmayan bu yaklaşımın temsilcilerinin düşünceleri şöyle özetlenebilir: "Ne ise o". Yüklenmiş, eklenmiş anlatımlara yer yoktu.
Mimarlık ve tasarımda Minimalist yaklaşım, Bauhaus ekolü ile köklü bir başlangıç yapan İşlevselcilik'in paralel kavramı oldu. De Stijl hareketi sanat-tasarım kavramlarını bütünleştiren önemli bir adım olurken, Piet Mondrian, Teo van Doesburg ve Gerrit Rietveld resim, tasarım ve mimarlıkta temel öğelere inen, saf renkleri kullanan, biçimleri basit geometrilerine indirgeyen ve bunların biraraya gelmesiyle sadelikte bütünlük ve mükemmellik arıyan yaklaşımın öncüleri oldular.
Mondrian'ın resimleri, Rietveld'in koltuğu bir manifesto gibiydi.
Alex Konahin
Tony Smith, Donald Judd, Carl Andre gibi heykel sanatçıları, Ellsworth Kelly, Frank Stella gibi ressamlar ürünleri ve anlatımlarıyla "Minimalist Sanat"ı tanımladılar.
Rengi ve biçimi en aza ve temel öğelere indirgemek, hatta kullanılan malzemenin yalnızca kendi renginden yararlanmak, yapıtları kompozisyonlara yüklenen ifadelerden arındırmak Minimalistler'in temel tutumu oldu.
Daha çok, kendi renklerine müdahale gerektirmeyen ahşap, demir, çelik, alüminyum gibi malzemeler kullandılar.
Çoğu sanatçı yapıtlarını bir kimlikten de arındırmak için "isimsiz" olarak tanımladı.
Minimalist sanat daha çok heykel sanatıyla belirlendi denebilir.
Yanılsamaya yer vermeyen, hatta bunu ahlaksızlık sayan, hiçbir şeye olduğundan başka ifade taşıtmayan bu yaklaşımın temsilcilerinin düşünceleri şöyle özetlenebilir: "Ne ise o". Yüklenmiş, eklenmiş anlatımlara yer yoktu.
Mimarlık ve tasarımda Minimalist yaklaşım, Bauhaus ekolü ile köklü bir başlangıç yapan İşlevselcilik'in paralel kavramı oldu. De Stijl hareketi sanat-tasarım kavramlarını bütünleştiren önemli bir adım olurken, Piet Mondrian, Teo van Doesburg ve Gerrit Rietveld resim, tasarım ve mimarlıkta temel öğelere inen, saf renkleri kullanan, biçimleri basit geometrilerine indirgeyen ve bunların biraraya gelmesiyle sadelikte bütünlük ve mükemmellik arıyan yaklaşımın öncüleri oldular.
Mondrian'ın resimleri, Rietveld'in koltuğu bir manifesto gibiydi.
Alex Konahin
Van Doesburg, yaşam ve sanatın ayrı şeyler olmadığını, bu yüzden gerçek yaşamdan ayrı, yanılsama biçiminde sanat düşüncesinin yok olması gerektiğini söylüyordu.
Endüstri Devrimi sonrası sosyo-ekonomik yapının aradığı pragmatizmle bu düşünceler örtüşüyordu.
Minimalizm'in mimarlık ve tasarımdaki karşılığı "en az malzemeyle en yalın, en ekonomik ve en işlevsel sonuca gitmek" olarak tanımlanabilir.
Sonuç ürün basit görülse de, en azla en çoğu elde etmek en güç işti.De Stijl'den Uluslararası Üslup'a varan yolda Bauhaus ekolünde ortaya çıkan "Az çoktur" anlayışı Minimalizm'in bir başka tanımını yaptı.
Mies van der Rohe dikdörtgen prizmalara indirgediği mimari formu, malzemede çelik ve camla minimalize etmişti.
1929'da Barselona Dünya Fuarı Alman Pavyonu'yla başlayıp anıtsal çelik-cam gökdelenlere uzayan çizgide Rohe, binaların yerel kimliklerini kaldıran, uluslararasılaştıran, hatta işlevsel kurgularını da genelleştiren, "çok amaçlı"laştıran bir tutuma imza atmıştı.
Bu yaklaşım Minimalist Sanat kavramlarıyla bire bir uyuşmaktaydı.
Kazimir Maleviç Siyah Çember 1915
Philip Johnson'ın Connecticut'ta inşa ettiği "Cam Ev"i bu çizginin simgesel yapısıydı.
Minimalist kavramlar mühendislik ölçütleriyle de çakışmaktadır.
Mühendislik tasarımları, özellikle de strüktür tasarımları doğadaki minimalist oluşuınlan örnek alarak gelişmektedir.
Örneğin, sabun köpüğünde en az sayıdaki molekülün oluşturduğu yüzeysel gerilimle ortaya çıkan küresel kabuk formu çağdaş strüktürler için yol gösterici olmuştu.
Buckminster Fuller'in jeodezik kubbesi, Frei Otto'nun asma-germe sistemli çadır örtüleri hep en az malzeme ile en büyük açıklık geçme, en büyük alan kapatma çabalarıydı.
Bu strüktürler de yalnızca kendi işlevlerini, statik konseptlerini dışa vurur, özde minimali maksimize etme ilkesine dayanırlar.
Minimalist düşünce mimarlık ve endüstri tasarımında gereksiz süslemelerden arınmayı sağladı.
Kazimir Maleviç Süprematizm 1916
Modern Mimarlık ve tasarımda ulaşılan bu nokta izlenmesi zor bir kulvar olduğu için sapmalar, yozlaşmalar yaşandı.
Malzeme bağlamında, ahşap gibi plastik, tabii taş gibi betonlar kullanıldı. "Mış gibi" kavramı gerçeklerin yerini aldı.
Mimarlık-tasarım bağlamında Postmodernist, yanılsamacı bir söyleme gelindi.
Tasarlanan yapılar gerçeğinden başka öyküler anlatıyordu. Ayrı zamanların öğeleri derleme senaryolar oluşturdular.
Minimalist düşünce ve estetik kavramlar mimarlık ve endüstri tasarımında işlevle bütünleşerek faydacı bir içerik kazandığından tasarımda vazgeçilmez yerini her zaman koruyacaktır.
Günümüzde Minimalist doğrultuda ürün veren en önemli mimar Tadao Ando'dur. Ando, Mies van der Rohe'nin cam, çelik ve prizmalarla ulaştığı minimalizasyona brüt beton, cam ve ışık-kütle ile ulaşmıştır.
Ando'nun yapıları (Koshino Evi, Osaka,1981; Işık Kilisesi, İbaraki, 1987; Su üstünde Şapel, Tomamu, 1985-86; vb.) rejyonal özellikler gösterir, ancak Japon tasarımı geleneksel olarak hep Minimalizm'e yakın olmuştur.
Geleneksel ev dekorasyonundaki yalınlık ve gerçek değerlerden çıkan güzellik, yetkinlik tüm dünyayı etkilemiştir.
Mimari tasarım tutumunun yanı sıra evlerin duvarlarına resim asmamak, resmi rulolar halinde saklamak, gerektiğinde açıp bakmak ev mekanında mekansal yanılsamaya yer vermemek mantığını da taşımaktaydı.
Japon bayrağının yalın grafiği ulusal tasarım anlayışlarının simgesi gibidir.
Tasarımları, düzenlemeleri kabullenilmiş sempatik öğelerle doldurup gerçeklik dışına çıkıp kolaya kaçmak yerine, özgün, yalın, tutarlı, öz değerlerden çıkarak güzelliklere varmak her zaman geçerli ama zor bir yol olmuştur ve klasikleşen yeni bir tutum olarak her zaman sürecektir.
17 Mayıs 2015 Pazar
LES NABİS
Maurice Denis
Homage to Cezanne 1900
1888 sonbaharında, Paris'te, genç bir grup arkadaşıyla sanatta yeni fikirlere ve uygulamalara adanmış bir kardeşlik oluşturmak için bir araya bantlı. Çoğu ünlü Académie Julian de okumuş ve muhafazakâr bir bakış açısı ile bıkmış. Onlardan önce Ön-Rafaelit Kardeşler gibi, onlar bir illusionistic alan üzerine bir portal olarak resim modası geçmiş kavram olarak gördüm ama geçmişin sanatında ilham bulduğumuz reddetti.
Pbr aksine, bu yeni Mesaj İzlenimciler Edouard Vuillard, Pierre Bonnard, Maurice Denis ve Félix Vallotton vardı kime kardeşlik-en önde gelen üyeleri-etmedin kendi adını seçin.
Onların arkadaşı, sembolist şair Henri Cazalis, onlara bunu nasip.
O, İbranice ve Arapça hem de "peygamberler" anlamına gelen "Les Nabis," onları çağırdı.
Belki exoticized "Orient" (ya da Yakın Doğu) bir referans düşünülmüştü; anda sadece akademik oryantalist ressamlar ama mistik eğilimli Sembolistler Hıristiyan olmayan Yakın Doğu ilgilenmişlerdir.
Ya da belki bazı sanatçıların Yahudi, oldu sakal ve tüm bunların misyonu hakkında yoğun ciddi olduğunu basitçe oldu.
Onların işleri, çeşitli ders olsa, sıkıştırılmış veya birden fazla boşluk, yerli ya da günlük konu ve görünür gerçekçilik gizleyen sembolik önemi bir anlamda parlak veya düz renklerin kullanılması paylaştı.
Pierre Bonnard
Self-Portrait 1889
Her durumda, ismi "Nabis" sıkışmış grup avuç içinde, "bir stüdyo, bir" ergasterium "denir ve üyeleri arasındaki mektuplar", ETPMV et MP "imzalı anlamına gelen Fransızca ifade için ayakta harfleri olması idi Buna göre, onunla gitmek için özel bir dil yarattı .
elinizdeki benim kelime ve benim düşünce (Zouave egzotik üniforma giydi Fransız Kuzey Afrika ordusu birimine atıfta) "le Nabi Zouave" sanatçıların birçoğu birbirini oynak, Çok dilde verdi Nabi isimleri-Vuillard oldu "; Denis "le Nabi der schönen Ikonen" ("Güzel görüntülerin Nabi") idi; ve Bonnard oldu "le Nabi très japonard" (uydurma bir dönem Japon sanatı için onun coşku atıfta), Paul Ranson ise kimin grup ilk tanıştığım evde, "japonard que le Nabi japonard artı le Nabi" idi.
Açıkçası, Onların övülen ciddiyet rağmen, bu sanatçılar eğlenceli bir duygusu vardı.
Nabis adlarında Japonya'ya kinaye onlar 19. yüzyılın ortasından bu yana Avrupa'ya sel olmuştu Japon renkli tahta baskılar (ukiyo-e) ilham aldı gerçeğine atıfta bulunmuştur.
Asya sanatının bu dekoratif formu, cesur, parlak renkler ve büyük ölçüde düz resimsel alan, yaygın etkili oldu; onun meraklıları arasında sırayla Nebilerin üzerinde büyük bir etkisi oldu Toulouse-Lautrec, oldu.
Onun gibi, Nabis ince ve dekoratif sanat arasındaki ayrımı reddetti ve çoğu tiyatro afişleri, kitap tasarımları ve illüstrasyonlar, duvar resimleri ve sahne setleri yarattı.
avant-garde tiyatro Vuillard ve Bonnard özellikle ilginçti; 1896 yılında onlar yüzünden müstehcen ve çatışmacı doğaya yakın bir isyan dönüşmesi Alfred Jarry en absürd oyun Ubu Roi-Bir performans başbakanı için set tasarımı, adam Nabi Paul Serusier ve Toulouse-Lautrec kendisi ile birlikte birlikte çalıştı aktörlerin hatları-değil set tasarımları.
Pierre Bonnard
Les Parisiennes 1983
Birkaç Fransız Bir Post-Empresyonizm ile ilişkili sanat gruplarının Ecole de Paris Paris tarafından öğretildiği gibi -, Les Nabis akademik sanat sınırları karşı ayaklandı Ecole des Beaux Arts - tasavvuf ve sembolizm müzikleri ve resim evrensel bir biçimi aradı o renk ve doğrusal bozulma duygusal kullanımına özel dikkat, bir resmin dekoratif sunumu daha önem. Kesinlikle Paul Gauguin çalışmalarından etkilenerek, grup için önemli bir katkı olduğunu kanıtladı Post-Empresyonist resim ve de siecle dekoratif sanat yüzgeç.
isim Nabis 'peygamberlere' için İbranice türetilmiştir ve grup peygamberlerinin olarak resim canlandırmak amaçlayan yol karşılaştırıldığında şair Henri Cazalis tarafından icat edildi modern sanat , eski peygamberlerin İsrail'i gençleşmek olduğunu nasıl.)
En önemli post-empresyonist ressam Nabis grubuna ait dahil Paul Serusier grubunun arkasındaki itici güç - - Maurice Denis (1870-1943) - grup önde gelen teorisyeni - (1864-1927) Pierre Bonnard (1867-1947), Paul Ranson (1862-1909), Ker-Xavier Roussel (1867-1944), Henri Ibels (1867-1936) ve Edouard Vuillard ilerici özel sanat okulunda eğitimi almıştı hepsi (1868-1940), Academie Julian .
Bu orijinal üyeler, daha sonra Macar ressam Jozsef Rippl-Ronai (1861-1927) tarafından katıldı, Fransız sanatçılar Aristide Maillol (1861-1944) ve Georges Lacombe (1868-1916), Hollandalı ressam Jan Verkade (1868-1946) ve İsviçreli sanatçı Felix Valloton (1865-1925).
Yüzeysel Hoşluklar karşı kısmen tepki gösteren İzlenimcilik ve esinlenen estetik ve Synthetism ve Cloisonnism Paul Gauguin (1848-1903) tarafından desteklenen, Nabis 'estetik felsefe arasındaki sınırları kaldırmak oldu dekoratif sanat da sanat enjekte ederken ve şövale boyama edebi ya da başka anlatı anlam.
Ve sanat Gerçekçilik dekoratif lehine kenara konuldu sembolizm .
Sadece yağlı boya ile değil içerik, grup dışarı dallı vitray sanatı , fanlar, goblen , mobilya, mozaik sanatı , taşbaskı baskılar, afiş sanatı , kuklalar, kitap illüstrasyon ve tiyatro set tasarımları.
Pierre Bonnard
The Dinning Room In The Country 1913
Fransa’da ortaya çıkan post empresyonist ve illüstratörler grubu tarafından ortaya çıkmıştır
Bugünkü grafik sanat üzerinde çok kuvvetli etkileri olmuştur
Art nouveau ile parallellik taşıyan bir biçimi vardır ve sembolizmi çıkış noktası olarak alırlar
Paul Sérusier tarafindan kurulmustur
Edouard Vuillard, Félix Vallotton ve Pierre Bonnard grubun diger bir kac üyesidir.
Nabi İbranice’de peygamber,elçi (prophet) demektir
16 Mayıs 2015 Cumartesi
DER BLAUE REİTER
Franz Marc
The Tower Of Blaue Horses 1913
Aralık 1911'de Münih'te Wassily Kan-dinsky ve Franz Marc öncülüğünde kurulan ve soyut sanatın gelişmesinde büyük rol oynayan sanatçılar grubu.
Belirli bir sanat programı olmayan ve bir akım ya da okul niteliği taşımayan Der Blaue Reiter 1911-14 arasında birçok sanatçının yapıtlarını topluca sergiledikleri esnek bir örgüt niteliğin*deydi.
Adını Kandinsky'nin bir yapıtından almıştı.
Aynı adla yayımlanan yıllıkta Kandinsky ve Marc'ın estetik konusunda yazdıkları denemelere yer verilmişti.
Der Blue Reiter sanatçıları, Die Brücke grubu gibi dışavurumculuğu benimsemekle birlikte, bu eğilimi lirik soyutlama doğrultusunda kul*landılar, ayrıca yapıtlarında onlar kadar or*tak bir üslupsal anlatım geliştirmediler.
Gizemli duygulara biçim verme kaygısıyla sanatlarına yoğun bir tinsel içerik yüklemeyi amaçladılar.
Birçoğu Jugendstil'den, kübizm ve gelecekçilik ile naif sanattan etkilendiler.
Wassily Kandinsky
Der Blaue Reiter 1903
Der Blaue Reiter'in Münih'te Moderne 'deki ilk sergisinde (Aralık 1911-Şubat 1912) Henri Rousseau, David ve Vladimir Burlyuk, Albert Bloch, August Macke, Marc ve Kandinsky'nin yapıtları sergilendi.
Rus ressam Alexey von Jawlensky, resmen üye olmamakla birlikte, grubun amaçlarını benimsemişti.
İsviçreli ressam Paul Klee de 1912'de Münih'te düzenlenen grafik-resim sergisine katıldıktan sonra grubun üyesi oldu. Bu sergide yapıtları sergilenen öbür sanatçılar arasında André Derain, Jean Arp, Georges Braque, Maurice de Vlaminck, Mikhail Larionov, Natalya Gonçarova ve Pablo Picasso da vardı.
Der Blaue Reiter'in son sergisi Mart 1912'de Berlin'de ünlü Sturm galerisinde düzenlendi. Ardından sanatçılar 1913'te toplu olarak Birinci Alman Güz Salonu'nda yer aldılar.
Bu dönemde Alman asıllı Amerikalı ressam Lyonel Feininger de grupla yakın ilişki kurdu.
I. Dünya Savaşı'mn çıkmasıyla Der Blaue Reiter dağıldı.
Savaştan sonra 1924'te Feininger, Kandinsky, Klee ve Jawlensky, Der Blaue Reiter'in ardılı olan Die Blaue Vier (Mavi Dörtlü) adlı grubu kurdular.
Feininger, Kandinsky ve Klee o dönemde Weimar'daki Bauhaus'da öğretim üyesiydiler.
Grup üyeleri biçim ve üsluba ilişkin benzerliklerinden çok, ortak sergi açma düşüncesinden yola çıkarak birleştiler ve bu düşüncelerini 1925-34 arasında gerçekleştirdiler
SECTİON D'OR
MARCEL DUCHAMP
NUDE DESCENDİNG A STAİRCASE 1912
Section d’Or ( Fransızca’da “Altın Oran”) Puteaux Group olarak da bilinir.
Ressamlar ve eleştirmenlerden oluşan bir gruptur.
Kübizmden türemiş olan Orphism (Fransız şair Guillaume Apollinaire tarafından kullanılmıştır) ile ilişkilendirilmiştir.
Orphizm, Kübizm'den doğan 20'nci yüzyıl sanat akımıdır (koyu renkleri ve kontrastları kullanmayı sürdüren, fakat Kübizm'den daha yumuşak bir stilde)
1912’den 1914’e kadar faaliyet göstermişlerdir.
ALBERT GLEİZES
LACHASSE 1911
1912’de grup ilk sergilerini Paris’teki Galerie la Boétie’de açtı.
Ayrıca Section d’Or adını taşıyan kısa ömürlü bir dergi de yayınladılar.
1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla grup aktivitelerine son Verdi.
Grubun adı ressam Jacques Villon tarafından önerilmiştir.
Villon’un matematiksel oranların etkisine karşı olan ilgisi bunda etkili olmuştur.
Bu oranlardan birisi de Altın Orandır. Grubun adı Kübist artistlerin geometrik formlara duyduğu ilgiyi temsil eder.
Ana üyeler Robert Delaunay, Marcel Duchamp, Raymond Duchamp-Villon, Albert Gleizes, Juan Gris, Roger de La Fresnaye, Fernand Léger, André Lhote, Louis Marcoussis, Jean Metzinger, Francis Picabia, ve André Dunoyer de Segonzac’tır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)